Ayayorgi Kilisesi

Ayayorgi Kilisesi

     Tarihi hakkında muhtelif rivayetler söz konusu. Burası, Hıristiyan Ortodoksların gözbebeği. Özellikle iki kutsal günde, 23 Nisan ve 24 Eylül’de farklı inançlardan insanlar da buraya akın ediyor. Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi o tarihlerde âdeta bir dilek cennetine dönüşüyor.
     Ne kadar rasyonel olursanız olun, buranın aurası sizi de yoldan çıkarabilir. O yüzden hem kiliseyi gezin hem hayatının aşkını kovalayanların, şifa arayanların arasında bir dilek de siz tutun.

Kapadokyalı Aziz Georgios’tan Aya Yorgi’ye

Büyükada’nın göğe yakın noktalarından birinde, 204 metre yükseklikteki Yüce Tepe’deki Aya Yorgi Kilisesi, nam-ı diğer Agios Georgios Rum Ortodoks Manastırı 1751’de yapıldı.
Adını M.S. 3. yüzyılda Hıristiyan inancından dolayı öldürülen Kapadokyalı Aziz Georgios’tan (Aya Yorgos-Aya Yorgi) alan bu iki katlı, kiremit örtülü küçük yapı “Eski Kilise” diye biliniyor.

Çıngıraklı Manastır’ın rivayeti muhtelifleri

Manastırın geçmişinin bin yılı aştığı da söylentiler arasında. Bir rivayete göre kilise, M.S. 963’te Bizans İmparatoru Nikiforos Fokas zamanında inşa edilmiş. Bizans İmparatoru Manuil Komninos, 1158’deki fermanında Adalar’dan ve buradaki manastırlardan bahsederken fermanda “Kodono” ismi geçmiş.
9.yüzyıl tarihçisi Manuel Gedeon’a göre bu isim, Büyükada’daki Aya Yorgi Kuduna (Çıngırakçı/Çıngıraklı) Manastırı’nı işaret ediyormuş.

İki hac noktasından biri burası

Çan kulesinin arkasındaki kesme taştan bölüm, yeni Aya Yorgi Kilisesi. 1905’te yapılan ve 1909’da kullanıma açılan mekân, Ortodoks kilisesinin otoritesi sayılan başpiskoposluğun, Türkiye’de kabul ettiği manastır olma özelliğini taşıyor.
Aya Yorgi Kilisesi, Efes’teki Meryem Ana’nın Evi ile birlikte Hıristiyanlar tarafından Türkiye’deki iki hac noktasından biri kabul ediliyor. Bu yüzden her sene 23 Nisan ve 24 Eylül’de burası ziyaretçilerin akınına uğruyor.

Çıplak ayakla ve konuşmadan yarı hacı

Ortodoks mezhebinde 23 Nisan, Yorgo’ların “isim günü” olarak kabul ediliyor. 24 Eylül ise Hz. İsa’nın havarisi Paulus’un yaydığı yeni dine kendini adayan ve defalarca öldürülmeye çalışılsa da mucize sonucu kurtulan Aya Thekla’nın anıldığı tarih.
Bu tarihlerde Aya Yorgi’ye giden yolu çıplak ayakla ve hiç konuşmadan takip edenlerin yarı hacı olduğuna inanılıyor.

“Yolun sonunda çıngırak sesi duyacaksın evlat”

Şimdi Azap Yokuşu denilen yokuşun başında ayakkabılarınızı çıkarın, ayaklarınızı özgür bırakın ve artık konuşmayın. Çünkü dilekleriniz ancak bu şekilde gerçek olacak. Efsaneye göre Aya Yorgi, bir çobanın rüyasına girmiş ve kiliseye uzanan yolu tırmanmasını, minik çan, çıngırak sesleri duyduğu yerde durup kazmasını söylemiş.
Başta rüyayı önemsemeyen çoban, üç gece üst üste aynı rüyayı görünce azize kulak vermiş. Muhtemelen yoksulluktan çıplak ayakla yürümeye başlamış ve yine muhtemelen yalnız olduğu için konuşmadan kilise yolunu tırmanmış.

Meşhur Aya Yorgi ikonası istirahatından kalktı

Çoban kiliseye yaklaştığı anda, azizin rüyasında bahsettiği çan seslerini duyunca o noktada durmuş ve toprağı kazmış. Kazdıkça her biri gömüldüğü günkü kadar yeni görünen bir takım kutsal objeler bulmuş.
Rivayete göre; Bizans döneminde işgal edilen Prinpiko Adası’nın (Büyükada) papazları ikona ve kutsal cisimleri kurtarmak için toprağa gömmüşler. İşte kilisenin en çok göze çarpan motifi, denizden çıkan canavarı mızrağı ile yere seren Aya Yorgi ikonası böyle bulunmuş.

Önce kilise mi yapıldı, ikona mı bulundu?

Büyükada’daki İmparatoriçe İrini’nin Kadınlar Manastırı tarafından hediye edildiği söylenen bu ikonayla ilgili aynı hikâyenin bir başka versiyonu da mevcut.
Buna göre keşişler, 14. yüzyılda korsan saldırılarından korunmak için Aya Yorgi ikonasını adak olarak sunulmuş hediyelerle toprağa gömmüşler. Aradan üç asır geçince azizin rüyasına girdiği çoban, bunları azizin talimatlarıyla bulmuş ve oraya bu manastır inşa edilmiş.

Manzaranın şerefine!

Kiliseye yürüyerek veya bisikletle tırmanabilirsiniz. Ne şekilde olursa olsun, yokuşun sonunda Yücetepe Kır Gazinosu’nda soluklanın. Büyükada’daki harika manzaranın keyfini süreceğiniz bu mekân, 1978’de İsmail Kulak tarafından kurulan bir aile işletmesi.
Vaktiniz varsa enfes yemeklerin tadına bakın. Manzaraya kadeh kaldırın. Haa unutmadan, yakın zamana dek burada kilise rahiplerinin yaptığı şaraplar satılırdı. Damağınızı tatlandırmak istiyorsanız bir sorun, soruşturun.

Elveda rasyonalite, hoş geldin batıl itikatlar

Kiliseyi sadece sıradan bir günde gezmeye değil de, kutsal kabul edilen o iki tarihte buraya geldiyseniz siz dileklerinizin peşindesiniz demektir.
Sakince rasyonaliteyi kolay bulacağınız bir yere bırakın. Gizli öğretiler, batıl itikatlar yeni kılavuzunuz olsun. Dilekleri kabul ettirmenin muhtelif yollarından birini seçin. Bir de kalabalığa dikkat edin.

Aman dikkat, ip kopmasın

Burada hayallere ulaşmanın birçok yolu var. İlki, efsanedeki gibi yalın ayak, konuşmadan yürümek. Hele bir de çalılara ip bağlayıp yolu bir makara ipi aça aça alırsanız kısmetiniz açılır. İpi kiliseye kadar koparmadan çıkabilirseniz de dileğiniz gerçek olur.


Kırmızı ip aşk, beyaz ip sağlık



Kullanılan iplerin renklerine göre birer anlamı olduğunu unutmayın. Mesela, kırmızı ip aşk içinken, beyaz ip sağlık ve huzur arayanlara. Ama ufak bir not: Kalabalıklar yüzünden bu iş epey zor ve o masum ipler bir araya geldiğinde ister istemez manastırın çevresini kirletiyor.

O çan veya anahtar ödünç

Burada umutlar da ritüeller de bitmez. Kilisenin yakınındaki tezgâhlardan alacağınız çeşitli dilekler için yapılmış minik ikonlar da bir başka seçenek. Bu dilek alışverişini ticari bulduysanız, üzülmeyin. Kiliseye gidin, dileğinizi dileyin.
Orada gönlünüzden ne koparsa bağışlayıp bir çan veya anahtar alın. Ama dileğiniz gerçekleştiğinde geri gelip aldığınızı kiliseye bırakmanız gerekiyor, unutmayın!

Bir kutu şeker mi, bir teneke yağ mı?

Burada mum yakıp dileğinizi yazıp dilek kutusuna da atabilirsiniz. Hayaliniz gerçekleştiğinde şeker dağıtmanız veya yağ bağışlamanız da mümkün. Eskiden elektrik olmadığı zamanlarda, kiliseye kandiller için yağ bağışlanması gelenekmiş.
Bu gelenek şimdilerde kiliseye ayçiçeği veya zeytinyağı bağışlanmasına dönüşmüş. Artık kiliseye bağışlanan yağlar ihtiyaç sahiplerine veriliyor.

Bu renkleri unutmayın!

Yine o iki kutsal günde vapur iskelesinden itibaren yollarda pek çok mum satıcısına rastlayacaksınız. Özellikle renkli adak mumları son yıllarda epey popüler. Mumlarda her rengin anlamı ise farklı.
Turuncu mum okulda başarılı olmanızı sağlıyor, kırmızı mum sayesinde aradığınız aşkı buluyorsunuz, mavi mum yakarsanız da kariyer basamaklarını üçer-beşer tırmanıyorsunuz. Hastalıklara şifa arayanlar beyaz, bebek sahibi olmak isteyenler ise mor renkli mumları seçiyor.




Alanya alternatif turizm için Finli misafirlerini ağırlıyor.



Alanya'nın güneş-deniz-kum ekseninden çıkması ve alternatif turizm ve turist kapılarının açılması yolunda yapılan çalışmalarını sürdürecek.


Alanya'da sağlıklı yaşam turizminin potansiyelini ortaya çıkarmak için Sunprime C-Lounge Hotel olarak Finlandiya'dan önemli bir grup ağırladıklarını söyleyen Turizmci Şükrü Cimrin, "Fin blogger'lar, Instagram'cılar, gazeteciler, TV'den ünlüler ve sağlıklı yaşam sektör profesyonellerinden oluşan grubu ağırlamak için 5 aydır süren çalışmalarımız sonuç verdi ve söz konusu geziyi organize ettik" dedi. Cimrin, şöyle devam etti:

"Misafirlerimiz Alanya'da geçirecekleri bir hafta boyunca hem Alanya'yı tanıyacaklar hem de belli bir program dahilinde tatil yaparken daha sağlıklı olabilmek için neler yapılması gerektiğini deneyimleyecekler.

Alanya'mız bu konuda iklim, doğa ve beslenme anlamında eşsiz imkanlar sunuyor. Grupta Alanya ve Türkiye'ye ilk kez gelenler var. Özellikle içinde bulunduğumuz hassas dönemde Alanya'daki tatil olanaklarını yerinde yaşamaları ve bunu Finlandiya'da gündeme getirecek olmaları bizler için büyük önem taşıyor. Misafirlerimiz şimdiden Alanya izlenimlerini güzel Alanya fotoğraflarıyla takipçileriyle sosyal medyada paylaşmaya başladılar.

Alanya'nın düşük sezon ve kış dönemini destekleyecek olması açısından bizleri farklılaştıracak olan bu çalışmada desteklerini esirgemeyen Türk Hava Yolları, Helsinki Kültür ve Tanıtma Müşavirliği, Alanya Turizm Tanıtma Vakfı (ALTAV), Alanya Belediyesi ve adını sayamadığımız diğer kuruluşlara teşekkür ederiz."

Türkiyenin En İyi 5 Yaz Oteli

Callidus Otel Assos

Otel 20 dönüm araziye kurulu. 200 metre sahil şeridine sahip. Denize sıfır konumuyla öne çıkıyor. ‘Zeytin’, ‘Ege’ ve ‘Begonvil’ olmak üzere 3 farklı taş yapıdan oluşan otelde 30 oda var. Bahçede yüzyıllık zeytin ağaçları, anforalar, eski objeler, yarı antikalar, salıncaklar, hamaklar bulunuyor. Malzeme seçimi iyi yapılmış. Kazdağları Türkiye’nin oksijen deposu ve İstanbul’a ulaşımı arabayla çok kolay. Otele 10 yaşından küçük çocuklar alınmıyor.



D-Maris Hotel Marmaris

Yeni inşa edilmiş olan D-Hotel Maris, çam ormanları ve dağlarla çevrili sakin bir koyda yer alıyor. Açık ve kapalı yüzme havuzları ile spa merkezinin yanı sıra Datça yarımadasında mavi bayraklı 5 özel plajı var. Yemek servisi alakart ve açık büfe restoranlarda yapılıyor. Otel gün boyunca plajlarına ücretsiz ulaşım servisleri sağlıyor. Otelde bir de helikopter pisti bulunuyor. Dalaman Havalimanı’na 120 km uzaklıktaki otelde su sporları da yapılabiliyor.



Dionysos Butik Otel Marmaris Kumlubük
Otel Bozburun yarımadasının güneydoğu kıyısında, dağların tepesinde, Kumlubük koyunun manzarasına hakim bir konumda bulunuyor. 32 odası var. Tüm odalar kendi terasına sahip ve hepsi deniz manzaralı. Organik ürünler yetiştirilen bir bahçesi var. 2010 yılının Time Out En İyi Chef ödülünün sahibi Didem Şenol tarafından yönetilen mutfakta bu organik ürünler kullanılıyor. Plaj arabayla 5 dakika uzaklıkta. Spa hizmeti verilen otelde, tenis, golf ve dağ bisikleti gibi sporlar yapılabiliyor. İsteyenlere tekne turu düzenleniyor.


Golden Key Bördübe

Otel Gökova Körfezi’nin koylarından Bördübet’te dere ile denizin kesiştiği noktada. Marmaris’in merkezine uzaklığı 27 km. Mayıs-Ekim ayları arasında 42 odası ile hizmet veriyor. Golden Key’de yemekler çevre köylerden doğal olarak getirtiliyor. Restoranlarında Türk ve Dünya mutfağından seçenkeler var. Golden Key Bördübet’ten 150 m uzaklıkta bulunan plajına motorlu kayık veya kanoyla ulaşılabiliyor. Dağ bisikleti, kano, balık avı, stand up paddle surfing, sea kayak sunulan spor aktiviteleri arasında.

Martı Hemithea Marmaris Hisarönü
Hisarönü Körfezinde 1996 yılından beri hizmet veren Martı Hemithea geçtiğimiz yıl yenilendi, toplam 32 odası ile hizmet veriyor. Kendine özel plajı, 2 yüzme havuzu ve güneşlenme terasları var. Martı Marina & Yacht Club ise yelken okulu, hamam ve Spa’nın dışında restoran, bar, patisserie, market ve butikleri ile misafirlere açık. Martı Hemithea’nın gün boyu hizmet veren restoranlarında dünya mutfağından seçenekler var. Patisserie ise günlük ev yapımı ev yapımı ekmekler, kruvasanlar, taze meyveli kekler, kurabiyeler ve börekler sunuyor.

BARSELONA GEZİ REHBERİ



AVRUPA’NIN EN GÜZEL ŞEHRİ

İster yaşamak için, ister gezmeye bir şehirden ne istersiniz? Çok ucuz olması dışında sıraladığınız her şeyin karşılığını bulacağımız Katalanya’nın başkentine hoş geldiniz. Kültür, tarih, doğa, gece hayatı, deniz, futbol, spor, ticaret, sanayi, yemek…
Taflan 3 kez gitti, Barış 4… Hâlâ şehrin yarısını bilmediğimizi düşünüyoruz. 10 kez daha fırsatımız olursa, 10 kez daha gideriz. Bir daha herhangi bir İspanya turu yaparsak başlangıç noktamız olacak.
Öncelikle Katalan kültürü ile takılacağınızı unutmayın: “Barcelona is not Spain”… Bu doğru mottoya istinaden her yerel kültürel yatırım yapılmış. Son derece zengin Katalan bölgesinin başkentinde devasa müzeleri göreceksiniz.Gaudi isimli zat-ı muhterem zamanında şehri baştan başa ‘köşeli’ yaratırken olağanüstü şeyler yapmış. Barça’nın yokuşsuz dümdüz, kesin karelerle bölünmüş caddelerinde hareket etmek (keşke araba sürmek) başlı başına bir zevk zaten. Gaudi kısmı bizlere düzeni ve modernizmi yansıtıyor. “Avrupa demek bu demekmiş” diyoruz biz o yolları görürken. Kare kare bloklanmış şehrin ana kısmını bi’ koldan bi’ kola keyifle yürüyebilirsiniz. (Aman dikkat yorulursunuz.)
Gaudi’nin dışında Picasso, Salvador Dali gibi çılgınların yaşadığı bir yerde neler karşınıza çıkmaz ki!

BARSELONA NOT DEFTERİ

Zaman (7)Uzatın uzatabildiğiniz kadar:Burası gerçekten çılgın bir şehir. Yaşamak için ayrı bir deneyim olur ancak gezgin ruhuyla da turist bakışıyla da ne kadar zaman ayırsanız az. Planlarınıza çok fazla ek şehir ayırmaksızın bu güzel destinasyonda geçirdiğiniz vakti uzun tutun.
Hırsız (3)Güvenlik sorunlarına dikkat edin:Birçok metropol gibi Barselona da güvenlik sorunları yaşayan bir şehir. Hırsızlara, yan kesicilere ekstra dikkat edin canınız sıkılmasın. Birçok şeyi otelde bırakın, parayı da ufak ufak paylaştırılmış taşıyın. Bunun dışında en berbat mahallede bile hiçbir sıkıntı yaşamazsınız korkmayın.
gece hayatıGece Hayatının tadını çıkarın:Onca ziyaretimize rağmen hâlâ doğru dürüst zaman ayıramamış olsak da Katalan başkenti eğlencenin de dibine vuran bir şehir. Keyfine varın.
Sport (9)Nou Camp turuna katılma konusu: Aşağıda biraz daha detaylı yazıyoruz. Futbol tutkunuysanız bundan kaçış yok elbette ancak fiyat/kalite dengesi yapıldığında doğru bir şey değil bu ziyaret. Gitmek istiyorum ama bu kadar para da baymak istemem diyorsanız maç bileti alın, en azından bir şeye değsin.
Tick (3)Görülecek yerler listesini bitirin:Her metrekarenin görülecek/gezilecek bir şeylerle dolu olduğu bu kentte aşağıdaki listeyi tamamlamaya çalışın.
İnsanlar (1)İnsanlarla tanışın: Bunu tüm Dünya’da öneriyor olsak da sıcak İspanyol ve Katalan insanları her konuda konuşması, takılması zevkli kişilikler ve ciddi bir entelektüel birikime sahiptirler. Siyaset, sanat, güncel hayat, yemek, eğlence ne isterseniz onlarla konuşmak için kaynaşmaya çalışın.
Deniz maskesiDenize girin: Eğer mevsim güzelse batı Akdeniz’in nefis sunumları sizi bekliyor. Bu kadar büyük bir metropolde deniz keyfi yaşamak çok büyük bir ayrıcalık.

BARSELONA’DA YEME İÇME


Damak çatlatan Katalan mutfağı, zengin Akdeniz ve İspanyol yemekleriyle, sıradışı bir yemek kültürünü biz gezginlere sunuyor.

Gerçekten çok başarılı olan İspanyol mutfağının, bir alt kolu olan Katalan yemeklerini tatmamız için dahi Barselona’ya gidilir. Tekrar tekrar gidilir ve neredeyse her bulunan lezzet afiyetle gömülür. Madrid İspanyol mutfağının, San Sebastian Bask mutfağının başkentiyse, Barça da Katalan lezzetleri için bulunmaz bir büfe.
Tapas:  Bizim meyhanede tepside gelen yüz tane mezemiz var ya, onun upgrade hali. Daha çok Madrid Mutfağında meşhur aslında. Deniz ürünlerinden, etlisine, meyvelisinden, sebzelisine, peynirlilerine ve soslularına tadabildiğiniz kadar çok yiyin. Hatta birkaç öğününüzü sadece bunlarla geçiştirin. Birayla da güzel gidiyor meretler. Bazı mekanlarda içki aldığınızda yanında ücretsiz atıştırmalık olarak da veriliyor. (Bazı tapas satan mekanlarda, yerlerde çöpler göreceksiniz. Peçeteler v.s. bu iyi bir şey. Barış’ın yaşadığı Bask bölgesinde daha yaygın olsa da, burada da bu adetin olduğu mekanlar var. Bu pislik değil, “ne kadar çok çöp varsa, mekan o kadar iyiymiş” demektir. Nereyi en çok bok götürüyorsa oraya girin yani.
Sangria: Bulabilirseniz bir İspanyol meyhanesinde için. Bulamazsanız da 50 – 60 cente satılan plastik ya da karton şişeden bile içseniz olur. (İlk tercihimiz bu şekli değil) Yeter ki soğuk olsun… Meyve taneli bu şarabı içtikten sonra, bize gelin; evde size yaparız… Soğuk ve kararında için, meyvelerini yiyin. Tatlı, tatlı çarpıyor. Bir kere beğenmezseniz yılmayın, kalitesizine denk gelmişsinizdir, bir daha deneyin.
Paella: Bizim bildiğin bulgurlu meyhane pilavının deniz mahsüllüsü ya da etlisi desek biraz ayıp ederiz. Bir sürü çeşidini yiyiniz efendim. Bol malzemeli lapalaşmış ravioli gibi düşünebilirsiniz. Turistik yerlerdeki saçmalığı değil de yerel lokantaları tercih edin.
Pintxo(Baskça) Pincho (İngilizcesi) (‘Pinço’ diye okunuyor): Ekmek üstünde ufak bir sürü meze. Bask lezzeti ama tapas gibi bira ile atıştırma imkanı.

Taze meyve: Her yerde göreceksiniz. Meşhurluğu ve güzelliği Avrupa’da pek o kadar olmayışından. Bizim gibi semt pazarı görmüş çocuklar için etkileyici değil. Ama yürürken bir kap soyulmuş, soğuk meyve iyi gidiyor. Dal karpuza, eriğe. Çok da para vermeyin turist olup, evde önünüze koysam yemezsiniz.
Şarap: Sangria dışında normal şarapları da içebilirsiniz rahatlıkla. Herhangi bir süpermarketten 2 Euro ve üzerinde aldığınız her şişe mükemmeldir. İspanya’nın da, komşu Fransa ve Portekiz’in de şaraplarını mekanlarda kadehi 4-5 Euroya, marketlerde ya da Çin dükkanlarında (bizim tekel) şişesi 3,5 Euroya bulabilirsiniz. (Kartonda 1 Euroya bile şarap var, tamam vasat ama gerçekten kötü de değil.)
Balık ve Deniz Mahsülleri: Tabii ki denizle bu kadar içli dışlı bu şehirde yöresel deniz mahsullü ürünlerin yanı sıra direkt deniz ürünleri de yer alıyor. Enfes tatlar damağınızı çatlatmak için zevkinize amade.
Türk işi: Bu bizim döner var ya, Avrupa’da nefis bir kurtarıcı. Türkler, Araplar, Faslılar, İranlılar döneri buralara taşımış. Birçok dönercide Türkçe yazı görülüyor tüm Avrupa’da ama Barça biraz daha diğerlerinin hakimiyetinde. Almanya’daki Türklerin üretimi bir sürü “Halal Gıda” dönerci göreceksiniz. Biz oraların dönerlerine bayılıyoruz. Çok sos koyuyorlar dürüme, et vasat olduğu için aslında sosu yemek için bir güzel bahane. Bize göre nispeten farklı bir tat ama açken süper gidiyor. Hele alkol sonrası için de şahane bir yemek. Her yerde rahatlıkla döner yiyebilirsiniz. Ayran bile var.

BARSELONA’DA GEZİLECEK YERLER


Anlatması, yazması en zor yer en sevdiğim sanırım. Aynı zamanda en büyüğü de olunca Barselona turumuzu anlatmak iyice zor, deneyelim bakalım.
Barselona belki de en çok gezilecek yeri olan şehirlerden biri, o yüzden listenizi hazırlayıp biraz planlı olmak önemli. Harita üzerinde yakın yerleri belirleyerek günlük planlar hazırlamak zaman kaybetmemeniz açısından faydalı olacaktır. Barselona’yı içinize sinecek şekilde gezmek için en azından 4 gün ayrılması gerek, tabii daha az zamanınız varsa da üzülmeyin sadece biraz daha planlı ve hızlı olmanız gerekecek.
Park Guell, Gaudi’nin tam bitiremediği ama bu kadarıyla bile harikalar yarattığı güzel bir alan. Peri masallarından fırlamış iki ev, geniş bir park ve yine Gaudi’nin tasarladığı merdivenlerin ortasında bulunan şehrin simgesi (bence saçma) kurbağa heykeli de burada.

Barri Gotic Gotik mimariyle yapılmış binaların bulunduğu bu mahalle genel mimariden farklı bir bölge olmasıyla şehrin çok kültürlü yapısının mimariye yansıması olarak yorumlanabilir.
La Sagrada Familia: Bir insanın neler yapabileceğinin ve insanlığın neleri yapamayacağının kanıtı. İstemezseniz de şehrin bu sembolünü zaten görürsünüz. Hem gündüz hem akşam ziyaret ederseniz gündüz ince işçiliği, akşam ışıkları ayrı ayrı gönlünüzde taht kuracaktır.

Casa Batllio: Gaudi’nin ziyarete açılmış bir evi. İçine girmeye fırsatımız olmadı ama dışardan görmesi de oldukça keyifli. Giriş 16,50 €.
Casa Mila: Gaudi evleri arasında ziyaret etmesi en keyifli olanıdır. İçeride önemli olduğunu tahmin ettiğim bir ailenin şahsi eşyaları var. Eşyalardan ziyade evin mimarisi ve terasından tüm şehri panoramik olarak görmek çok keyifli. Bina tamamen doğal taşlardan yapılmış ve her detayı şaşırtıcıdır. Okudukça abinin yaratıcılığına ve çılgınlığına hayran kalmamak mümkün değil. Giriş 16,50 €

La Rambla zaten her türlü gideceğiniz sokak. Avrupa’da İstiklal Caddesi ile yarışabilecek dediğimiz tek yer. (İstiklal Caddesi hâlâ favorim) Önerimiz hem sabah, hem öğleden sonra, hem akşam üzeri gidin. Gece bir şey yok, özellikle hafta içi gece Barça gece hayatı başka bir yerde atıyormuş. Sabah ressamlar, öğlenden akşama kadar maskelisokak sanatçıları, tüm gün müzisyenler, akşamüstü cambazlar, geceye doğru gençler ve siyahi hayat kadınları var. Cadde hep eğlenceli, canlı ve renkli. Sokakta bira ve uyuşturucu satıcıları var, hiç korkmayın alın biraları için ucuz ucuz. (Dikkat edin üç dört marka market birası satıyorlar, DİA markalıları almasanız daha güzel olur.) Afrika’nın bir umut peşinde, kaçak yollarla fiziki olarak en kolay gelebildikleri yer İspanya ve Barselona. Ancak o umut çok da yeşermeyince zorunlu hayat kadınlığı başlıyor. La Rambla, Dünya’da yasa dışı sokak birlikteliğinin en kolay yapıldığı yer. Pazarlığa bağlı olsa da iyi bir siyahi hayat kadınıyla sokakta ya da bir binanın giriş katında oral 20 Euro, ayakta benzeri şey 50 Euro. Saatler ve satıcılara göre fiyat değişebiliyor. (Sen bunu niye yazıyorsun derseniz, bildiğim her şeyi yazmakla mükellef olduğumu hatırlatır, çok çok kısa bir araştırmayla bu konunun oldukça meşhur olduğunu görebilirsiniz) Cadde üzerinde Carrefour var, oldukça ucuz market yemekleri yemeniz için birebir.
Hayat kadınlarından bahsetmişken “ıyyyh” şeklinde bir tepkiniz varsa korkmayın, kimseye zararları veya başka çareleri yok. O yüzden nispeten izinliler.
Boğa güreşi arenaları: Biz dışarıdan gördük, hoş yapılar. Hayvan haklarına yönelik bu saldırıyı tasvip etmeyişimiz ve son derece vahşi bulmamız nedeniyle içeriye girmeyerek para kazandırmamanızı rica ederiz arada yapılan boğa güreşine denk gelseniz dahi! Mimari olarak dışarıdan görmek bizler için değişik bir deneyim olabilir ve yeterlidir.


Dali Müzesi: Müzeye dönüştürülmüş Dali’nin evi Figueras isimli şehirde (Otobüsle ucuz ve bir saat 10 dakika kadar) bulunmaktadır. Maalesef biz henüz gidemedik, siz gidin. Adam kendine köy evi yapmış, şimdi kendi eserleriyle müze. Böyle bizim üzerine kat çıkmamız gibi yapılmayınca işler, mimarinin içine matematik ve sanat girince bakın neler yapılabiliyor.
Plaça de Catalunya: Şehrin en önemli meydanı. Plaça Katalunya’da meydan demek.Taksim’le kıyaslamayalım, Avrupa demek meydan demek. Her yerde bir meydan var ve çok önemli yerler. Müzik ve gösterilerle  sürekli bir canlılık var. Marketten yiyecek ya da bir kahve alıp dinlenmek için güzel bir yer.
Montjuic Tepesi: Bölgede çok güzel bir mimariya sahip Katalunya Sanat Müzesi, Montjuic Kalesi, çevresinde bir park ve büyük su şovlarının yapıldığı süs havuzları bulunmakta. Şiddetle önerdiğim bir güzellik. Plaça de Espanya metro durağından ulaşabilirsiniz. Şehrin tek yokuş çıkacağınız yeri. (Ona da yürüyen merdiven yapmışlar). Teleferikle de çıkabilirsiniz. Çıkın, her deliğine girin, tüm şehri ayaklarınızda izleyin. Denizi, limanı, İsa Heykeli’ni, Gaudi’nin harika sokakların… Manzara mükemmel.


Kalenin içinin çok bir numarası yok ama oldukça iyi korunmuş. Yaz aylarında açık havada film gösterimleri oluyor. Biz denk gelemedik ama Barselona’ya nazır, kalenin duvarına yansıtılmış açık hava sineması keyifli gözüküyor.
Her gece saat 21:00’de başlayan su gösterileri gerçekleştiriliyor, müzik ve ışıklar eşliğinde. Önemli bir turistik olay, gerçekten etkileyici bir gösteri.
Parc de la Ciutadella: Biraz betonlardan kaçıp rahatlamak için çok güzel bir park, çok güzel havuzlar ve heykeller bulunmakta. Benim favorim fil heykeliydi. Çocuk olup etrafta koşturasım gelmişti. Atlamayınız.


La Boqueria: Barselona’daki en ünlü pazardır. Envai çeşit taze sebze, meyve, balık ve et bulunabilir. Hiç alışveriş yapmasanız bile renk cümbüşünü görmek ve günlük hayatın içine karışmak için kesinlikle gidin.
Passeig de Garcia: Casa Mila ve Casa Batlio’nun da üzerinde bulunduğu şehrin büyük alışveriş caddesi. Üzerinde gezmeniz gereken bir çok nokta olduğu için keyfini çıkara çıkara gezebilirsiniz. Dilerseniz alışveriş yapabileceğimiz bir çok mağaza da bulunmakta.
Nou Camp: Zevk meselesi, biz girdik, koca interrail boyunca onca müze dahil bir giriş için ödediğimiz en yüksek paraydı, acısı içimdedir. Tabii Barça fanatiği arkadaşlarla konuşunca da çok sevdiklerini söylüyorlar. Karar sizin. Çim saha hariç her yeri geziliyor. (Müze, tribünler, basın tribünü, soyunma odaları, bir de eski teknoloji 3d film var) Denk gelir, biraz daha fazla paraya maç ve stadın dolu hali daha zevkli olabilir. Giriş 23 €.

Sahil: Mevsim müsaitse mutlaka denize girin. Minik bir kumsal ve tertemiz, açık güzel bir su var. Şehrin ortasında, küçük de olsa böyle bir kaçamak alanı olması heyecan verici. Koştur koştur gezerken bir anda tatil moduna da girmek keyifli.
İsa Heykeli: Valla dağ başında bir dev heykel var. Sanırım 1 saatte gidiliyormuş ancak biz gitmedik, gerekli mi bilmiyorum ama uzaktan görüyorsun bize yetti. Sonrada araştırmamızda bölgenin Tibidabo adında bir dağ olduğunu ve İsa Heykeli’nin de  bir kilise üzerinde bulunduğunu farkettik:) Bir de lunapark varmış. Tekrar fırsatımız olursa kesinlikle gitmek isteriz.
Torre Agbar: Malesef bütün güzel şehir silüetlerine giren yerellerin “dildo” olarak adlandırdığı bu Dubai stili gökdeleni maalesef görmemenize imkan yok.
Andorra Turu: Vallahi gitmedik. Güzel bir şey olsa gerek. Şehre yeteri kadar zaman ayırdıysanız önerilir. Gümrüksüz alışveriş için Avrupa’nın AVM’si diyebiliriz. Ama Barça hava alanı da ucuzdur belirtelim. İlk gidişinizde şöyle bir fiyatlara bakın isterseniz içeriye girince, bir yaşam tarzı çünkü buralarda seyahat ve bizdeki gibi yolcu kazıklama yok.
Çikolata Müzesi diye bir yer varmış. Araştırma sırasında gördük, bi’ bakmak lazım gelebilir.

BARCELONA ŞEHİR İÇİ ULAŞIM

Hiç korkmayın müthiş bir ağ var. Metrosu, otobüsü harika. Gündüz metro tamamen işinizi görür. Geceleyin metro off, normal  otobüsler de kendisini Night Bus’a çeviriyor. Her türlü, her yere bir şekilde gidilir. Taksi pahalı ama öldürmez sizi, baştan ama yine de şoföre sormanız tarafımızca tavsiye edilir!

Saraybosna Gezi Rehberi


MÜZMİN, YORGUN BİR YAKARIŞ

Bosna-Hersek‘in başkenti Saraybosna ve Mostar birbirine yakın iki ayrı şehirdir. Sık karıştırılır. İsterseniz, bkz:Mostar
BlueTravelMagazine‘de şehirlerle ilgili her yerde bulunabilecek tarih bilgilerini anlatmamaya çalışıyoruz ancak burası bambaşka.
Balkanların Kudüs’ü diye de adlandırılabilecek Saraybosna uzun bir dönem Müslümanların, tüm mezhepleriyle Hristiyanların ve Musevilerin bir arada yaşadığı bir şehirdi. Din farkının yanı sıra ırk ve dil zenginliği de buradaydı, tâ ki  son bağımsızlığın ilan edildiği ve savaş kisvesi altında katliamın başladığı 1992 yılına kadar.
Bosna ve Saraybosna tarih boyu ne yazık ki birçok savaşın ortasında yaşamış, yeşermiş ve grileşmiş bir şehir. Bunca savaş mutlak ki şehre büyük bir hüzün ve yıpranmışlık katıyor.  1463’te ilk Osmanlı fethi ve aynı yıl geri kaybetme, 1492’deki ikinci fetih, 1585’teki Hersek fethi, 1878’de anlaşma ile Avusturya Macaristan yönetimi, sonrasında Yugoslavya süreci, bağımsızlık… Çok yorulmuş bu topraklar tarih boyu. O kadar ki 1914’te 1. Dünya Savaşının başlamasına neden olan Govrila Princip tarafından Arşidik Franz Ferdinand’a yapılan suikast de Saraybosna’daki Latin Köprüsü’nde olmuş.
Tüm bu acıların, ekonomik yetersizlikle birleştiği şehirde ve ülkenin neredeyse her yerinde savaşın izlerine rastlıyoruz.


SARAYBOSNA NOT DEFTERİ

Zaman (7)Kısa tutun: Birçok Balkan şehir gibi hızlıca keşfedilebilir bir yer. 1,5-2 gün oldukça yeterlidir.
1388355196_Sign_directionEk program yapın: Zaten nispeten küçük bir şehir olduğu için birçok yeri kısa mesafede göreceksiniz. Mutlaka şehir dışına da çıkarak programı genişletmek lazım
1374372038_alertDüşünün: Bosna gezisinde kendinize zaman ayrımaya sık fırsatınız olacak. Ama Baş Çarşı’da çay içerken, ama ovaların solukluğunda ya da yıkık bir binanın karşısında ait olduğumuz insan ırkının ne kadar çirkin bir katil olabileceğine dair okuma ve düşünmeler için acı bir ilham kaynağı burası.
Yemek (23)
Balkan böreği, Boşnak böreği yiyin gibi isimlerle anılan sigara böreğinden çok daha ince çok daha uzun, olağanüstü böreği yiyebildiğiniz kadar çok yiyin. Peynirli favorimiz olsa da, çeşitleri var damak tadınıza göre.  (2012 sonlarında fiyatı TL olarak 20 kuruş falandı) Bir de buna yaya yaya Büreeekdemesi çok zevkli bizce. 
1388442665_1_15Cevapi (Bosna Köftesi) tadın:Bütün Balkanlarda köfte zenginliği var. Saraybosna’da da cevapi yenilebilir.
İçecek (16)Bosna kahvesi için: Türk kahvesine yakın bir tat, çok uzmanı değilimdir ama katıldığımız turdaki 10-12 kişinin ortak kararı daha güzel olduğu yönünde. Bizim gibi soğuktan kaynatmayıp, sıcak suyun içine koyarak yapıyorlar, geleneksel sunumu da olması gerektiği gibi, nefis.

SARAYBOSNA’DA GEZİLECEK YERLER


Baş Çarşı ve Civarı: Eski şehirde görülecek her şey burada toplanıyor.
Aliya İzzetbegovic Mezarlığı: Turla gitmenin  vakitsizliğinden biz göremedik, ancak ziyaret edip bir dua okunması önerilen noktalardan.
Umut Tüneli: Katliam döneminde şehrin nefes almasına yarayan tek umudu, yerli bir yurttaşın kendi arazisi üzerinde açılan yaşam kanalı. Bu küçücük kanaldan insanlar havaalanına kaçırılıyormuş. Hüzünlü ve etkileyici bir deneyim. (Havaalanına yakın, Mostar yolu üzerinde)
Umut tüneli haricinde Saraybosna’da gezilecek görülecek yerler yakın zaten, gezerken görebileceğiniz diğer yapıları da listeleyelim:
Saraybosna Sultan Cami, Sultan Köprüsü, Saraybosna Belediye Binası, Sarı ve Beyaz Tabi, Medrese (Balkanlar’daki ilk okul), Sebil, Bursa Bezisten, Gazi Hüsrev Bey Cami, Ortodoks Kilisesi, Sinagog, Sarı Bezisten, Svrzo House, Latin Köprüsü, 1878-1918 Müzesi, Kurşunlu medresesi (Gazi Hüsrev Bey Medresesi), Saat Kulesi, Katolik Katedrali, Fatih Cami, Ferhadiye Cami, Morica Han, Eski Kütüphane

SARAYBOSNA MOSTAR YOLU ÜZERİNDE;

Mostar’a doğru hareket ederseniz yol üzerinde görülmesi gereken yerler var;
  • Tünel (Savaş yıllarında Saraybosna’nın dış Dünya ile olan tek bağlantısı) Gerçekten özel bir nokta. Gidin.
  • Jablanica Köprüsü – Tito Köprüsü
  • Buna Su Kaynağı (Avrupa’nın en büyük su kaynağı)

SARAYBOSNA’DA ULAŞIM 

Oldukça küçük havalimanı şehre yalnızca 6 kilometre mesafede. Havalimanı servisleri (Shuttle), otobüs ve taksi ile otellerin ücretsiz servisleri birer alternatfi. Otel servisiniz yoksa taksi için 30 – 35 TL gibi bir ücret ödersiniz. Otobüs ve shuttle yalnız ya da iki kişiyseniz elbette çok daha uygun.
Tabanvay: Gezilecek her yer çok yakın. Konakladığınız nokta merkezde ise zaten tek aracınız ayaklarınız olacak.
Tramvay: 1885 yılında yapılmış 10.7 kilometrelik tramvay Başçarşı ile Lidža arası gidiyor. Büfeden bilet 1,6 BM; içinde 1,8 BM.
Otobüs: Tramvayın gitmediği yerlere giden ve gece hizmet veren taşıt. Biz turistlerin çok ihtiyaç duymadığı türden.
Taksi: Bizlere göre ekonomik bir alternatif. Binmeden önce fiyat alınabilir ve küçük bir pazarlık yapılabilir.

SARAYBOSNA’YA NASIL GİDİLİR

Otobüs (5)Saraybosna – Mostar Otobüsleri: AUTOPREVOZ isimli otobüs firması tarafından hizmet veriliyor.. Yaklaşık iki buçuk saat sürüyor. Sefer saatleri:
Saraybosna – Mostar Her gün 06:00, 09:00, 11:30, 12:30, 15:30, 18:00, 19:55.
Mostar – Saraybosna Her gün 06:00, 07:00, 09:00, 11:00, 15:00, 18:15
Saraybosna – Zagrep (Hırvatistan) Otobüsleri: Crotia Bus isimli Hırvat şirketi gidiyor. Her gün 06:30, 12:30 ve 22:00 saatlerinde sefer var.
Saraybosna – Split (Hırvatistan) Otobüsleri: Her gün 10:00, 21:00 saatlerinde. Yolculuk  7,5 saat civarı.
Saraybosna – Dubrovnik (Hırvatistan) Otobüsleri: Glob Tour ve Centrotrans isimli iki firma hizmet veriyor. Sezonda her gün saat 10:00, 15:00 ve 22:00 de hareket. Mostar’daki beklemeye ve yola bağlı olarak yaklaşık 5 saatlik bir yolculuk süresi var. Bilet 22 Euro, her parça başı bagaj için + 1 Euro. Yolculuk Mostar’a kadar 2,5 saat Mostar’dan sonra da 2,5 saat sürüyor.
+